ђΣレレŦiяΣ † 666
   
 
  4

Bir Cin Çağırma Hikâyesi

14 yaşımdayken birgün İsviçre'de arkadaşlarla cin çağıralım dedik ve bu konu hakkında bir sürü bilgi edindik. Yaklaşık 1 hafta sonra, ilk seansı denedik ve başarılı olduk. Bu seanslar, çok heyecanlı olmaya başladı ve biz bunu sürekli tekrarladık... Ben, bu konuyla arkadaşlarımdan daha fazla ilgilendiğim için onlara daha da yakınlaşmak istedim! Önceleri başarılı olamadım ve cinlere inancım azaldı. Derken, 15 yaşlarımda bu olayları rüyamda yaşamaya başladım ve gerçek hayata geçti. Yavaş yavaş sevmediğim insanlara küçük zararlar gelmeye başladı. Artık birşeyler olmadan önce, hissedebiliyordum bu da beni çok mutlu ediyordu ve ben, gittikçe kendimi onların yanında hissetmeye başladım! 16 yaşımda, Türkiye'ye temelli dönüşümde onlar da benimleydi. Bu şekilde çok güzel ve ilginç yıllar geçirdim ve 18 yaşıma geldiğimde bir radyoda DJ'likle uğraşıyordum. Bir gece nöbeti sırasında, yine yalnız değildim; ama bu defa bunu hissetmek, bana mutluluk vermiyordu. Aksine huzursuz olmaya ve boğulmaya başladım. Bir ses geçirmez stüdyoda, ilginç bir şekilde birinin nefesini ensemde hissettim ve tüylerim ürperdi. Hatta ilk defa korktum! Tüm bunların yorgunluktan ve uykusuzluktan olabileceğini düşünerek mutfağa bir bardak su almaya gittim. Tam arkamı dönüp ışığı söndürürken, biri arkamda adımı fısıldadı ve o an korkudan kanımın çekildiğini hissettim. En kötüsü de, radyonun olduğu binadaki daireler işyerleriydi ve gecenin saat 02:30 da benden başka hiç kimse yoktu! Tam bu sırada, bu düşüncelerimden sıyrılmamı sağlayan ikinci ve daha şiddetli bir sesle irkildim ve stüdyoya kaçıp (belki aptallık ama) kapıyı kitledim! Yerime oturdum, suyumu içtim ve müziği sonuna kadar açtım; ama yine de bu durumdan kurtulamadım, çünkü bu defa omzuma bir el hissettim!!! Dona kaldım... Hiç kıpırdamadan korkarak karşımdaki aynadan arkamda olup bitenleri kestirmeye çalıştım ve gördüklerim beni dehşete düşürdü!!! Arkamda bir takım gölgeler yer değiştirip duruyordu sanırım 7-8 tane! Panik halinde radyodan resmen kaçarak ve ağlayarak aşağı indim. Tek düşündüğüm, motoruma atlayıp ordan uzaklaşmaktı; ama motoru çalıştıramadım! Bir kaç kez denedikten sonra başardım ve süratle eve gittim. Tam eve yaklaşırken motor birden durdu. Motorun sesini duyan köpeğim ,koşarak geldi ve beni tanımamış gibi davranıp (ki bu hiç yapmadığı bişey) kaçtı! Ağlayarak hızla eve girdim. Annem büyük bir panikle uyandı ve sonra bir kaç arkadaşımı gecenin saat 03:00 ünde panikle eve çağırdım. O gece hiç birimiz uyumadık ve yalnız olmadığım için kendimi daha iyi hissettim. Ertesi gün farklı farklı hocalara gittik ve yapılması geteken ne varsa yaptılar. Ama tüm bunlar yetmedi ve peşimi bırakmadılar ve en kötüsü artık onlara alışmaya başlamıştım! Sonra sadece birisini çok net bir şekilde bulunduğum her ortamda görmeye başladım! Bir bayandı ve sürekli karşımda, yanımda, hep yakınımda bir yerlerde oturup gülerek beni izliyordu! Onun varlığı, artık bana korkudan çok rahatsızlık vermeye başlamıştı. Çünkü; elini tuttuğum veye dokunduğum kızların o an ya burunları kanıyordu, ya düşüp bir yerlerini incitiyorlardı, ya da bir yerleri ağrıyordu! Böyle devam edemeyeceğimi düşünüp onu ciddiye alıp dinlemeye karar verdim. Bu arada tekrar hocaya gidip bu konuyu danıştım ve benzer olaylarla karşılaşan insanlarla görüştüm. Onun beni rahat bırakması için tek bir isteği vardı o da; cinsel beraberlik! Ama ben bunun yalan olduğunu ve bir kez beraber olduktan sonra ömür boyu onun esiri olacağımı öğrenmiştim! Sürekli beni tahrik ediyordu ve kendime zor engel oluyordum. Bu sırada bana yardımcı olan bir hocanın tavsiyesiyle istanbul da bir medyuma gittim. 3 gün, onun evinde kaldım ve çok değişik yöntemler uyguladı. Sonuç mu: Bu başımdan geçen olayı kız arkadaşımla beraber hem de hiç bir yerine bir şey olmadan sizlere aktarabildik! Tek tavsiyem hayatınızı daha heyecanlı kılabilmek için bu olaylarla ilgilenmeyin. Çünkü kaybettiğiniz şey yine kendi hayatınız!!!!

Bir Ruh Çağırma Daveti

Merhabalar. Sizlerle bunda 18 yıl önce liseye giderken arkadaşlarımla beraber yaptığımız bir daveti ve sonrasında yaşadıklarımızı anlatmak istiyorum. O zamanlar ilk yarı yıl tatili yaklaşıyordu. Dersler boş geçtiği için çoğumuz okulu kırıyorduk. 6 arkadaş birinin evinde toplandık 4 kız, 2 erkek olarak. Arkadaşımızın annesi, bizi rahatsız etmemek için başka bir yere gitti. Ev, bize kaldı. Bir süre muhabbetten sonra konu filmlere oradan da ruh çağırma olaylerına geldi. Daha önce İran'da yaşamış ama Türkiye'ye yerleşmiş olan Gita adındaki arkadaşımız bize nasıl ruh çağırılacağını, orada insanların yaptığını ve herşeyi sorup cevabını alabileceğimizi söyledi. Ben, bu işlerle ilgilenmeme rağmen arkadaşlarım bilmediği için işi makaraya aldım.Diğer arkadaşım da aynı benim gibi yaparak işi şakaya vurdu. Fakat kızlar, "İlla ki yapalım." diye ısrar edince, "Tamam." dedik.

Gita'nın istediği malzemeler masaya kondu (Davet yöntemini anlatmayacağım). Hepimiz masanın etrafına oturup el ele tutuştuk. Gita bazı şeyler söyleyip daha önce hazırladığımız malzemelerle davete başladı. Biz tabii hala işi şakaya vuruyoruz. Derken bir sessizlik çöktü üstümüze. Herkes el ele tutuşmuş sanki ağırlaşmıştı. Ama kızlardan bazıları resmen titriyordu. Yaklaşık yarım saat sonra masanın ortasında duran ayna sanki kararmaya başladı. herkes biribirine bakıp, "Tansiyonum falanmı düştü?" diye düşündü. Daha sonra aynada resmen dumanlar belirmeye başladı. Bu arada çığlıklar koptu tabii. Ama Gita, seansı bırakırsak başımıza bela olacağını söyleyip devam etmemezi sağladı. Aynada birimiz dışında hepimiz dumana benzer görüntü görüyorduk. Yalnız ev sahibi olan arkadaşımız, gülmeye başladı. Öyle bir gülüyordu ki, biz "Aklını kaçırdı..." dedik. Herkes de renk bembeyaz oldu. "Ya bize gele gele bu çocuk mu geldi!" deyince bizde iyice film koptu. O, aynada bir çocuk görüp duyuyordu ama biz sadece duman görüyorduk. Sonra konuşmaya başladı onunla. "Adın ne? Ben hangi okula gidiyorum? Tayfun beni seviyor mu?" falan.

Yanındaki kıza dönüp, "Baban iş için İzmire gidecek bu akşam." dedi. Kız dondu kaldı. Bana, "Kimyadan zayıf alacaksın." dedi. Kısaca, herkese bişeyler söyledi. Sonra da "Şimdi gidecekmiş; ama sonra yine gelecekmiş." dedi ve seans bitti. Hepimiz şok olmuş bir vaziyette "ya sen bizi kandırdın değil mi" falan dedik. O da bir sürü yeminler etti ve çok eğlendiğini anlattı.

Sabah okulda buluştuk. Kız arkadaşımızdan biri, "Babam akşam iş için İzmire gitti " deyince şok olduk. Ben o gün kimya sınavından zayıf aldığımı öğrendim. Diğer söylediği şeyler de çıktı. Bu sefer, biz ona yalvarmaya başladık, bir daha çağıralım diye. Onbeş gün sonra aynı grup yeniden çağırdık. Ama ilginç olan, sadece soruları o sorarsa varlık cevap veriyordu. Seanslar böyle devam etti. Biz, sınıftaki diğer arkadaşlardan iyice kopmuştuk. Her fırsatta "Ne soracağız, ne yapıcağız?" diye toplanıp düşünüyorduk. Birkaç seans sonra, varlık beni ve bir arkadaşımızı bundan sonraki seanslarda olmamamızı istemedi. Sebebini hiç söylemedi. Birkaç ay sonra diğer arkadaşlarımızı da istemedi ve seans yapma olayımız bitti. Ancak O arkadaşımız sürekli görüşüyordu. Hatta o varlığın sürekli onun yanında olduğunu ve onu koruduğunu söylüyordu. Kızın bakması, yürümesi değişmişti sanki. Birgün, dersin ortasında kalkıp yandaki çocuğa, "Sen, benim için nasıl böyle düşünürsün!" dedi ve saldırdı. Çocuğun hiçbirşeyden haberi yoktu. Disipline verdiler ve uyarı aldı.

Yine birgün, dersini yapmadı diye öğretmen ona kızdı. O da öğretmene, "Akşam, kocan eve gelmedi diye hırsını benden mi alıyorsun!" dedi. Öğretmen, dondu kaldı. Yine disipline verdiler. Bir hafta uzaklaştırma cezası aldı. Döndüğünde tamamen değişmişti. Hiçkimseyle konuşmuyordu. Sadece boşboş oturuyordu. Ailesini okula çağırdılar ve konuştular. Psikoloğa götürdüler. Daha kötü oldu. En kötüsü de bizi düşman ilan etti. İnsanların sırlarını açığa çıkarmaya başladı: Herkes ondan nefret ediyordu. Birgün, "Siz bu servise binin, hepinize soracağım." dedi. Yolda servisin tekerleği patladı, duvara çarptık. Birkaç kişi, hafif yaralandı. O kız, sanki tam bir şeytan olmuştu. O zamanlar öğrendiğimize göre evde anne ve babasına da böyle tehditler savurup korkutuyormuş. Aileside çaresiz kalmış. Doktorlar bir çare bulamamış.

Okulun kapanmasına birkaç gün kala, ailesi okuldan kaydını aldı. Taşınıyorlarmış. Zaten okula da gelmiyordu o aralar. Sebebini ve onu sorduğumuzda annesi, geçen gece, "Bu akşam ben uçacağım. Bana o zaman inanacaksınız!" dediğini ve üçüncü kattan aşağı atladığını, bacaklarının ve kollarının kırıldığını, herkesin dilline düştüklerini, o yüzden de taşındıklarını söyledi. İşte birebir yaşadığım bir olay. Arkadaşımın şimdi nerede ve ne yaptığını bilmiyorum. Davet yapmadan önce bir kez daha düşünün.

Cinle Dalga Geçme

17 yaşındaydım ve annemin memleketi olan Giresun'daydık. Döndü Abla, o sıralarda 22 yaşında falandı (annemin amcasının kızı). O'nu her gece cinler döverdi ve üzerinde taşıdığı Kurân'ı çikarması için baskı yaparlardı. Birlikte yatıyorduk onlarda kaldığım zamanlarda; ama sabahları vücudunun her yerinde morluklar oluyordu. Bendeyse hiçbir şey olmuyordu ve hiçbir şey de hissetmiyordum...

Bir gece, Döndü, ablası, ablasının akrabası Emine ve onun nişanlısı, epey geç saate kadar oturduk. Döndü'nün annesi ise saat 11 gibi yattı, uyudu başka odada. Biz, hala sohbet ediyorduk. Saat, gece 02.00 olmuştu.. Ben, cin cagirmayi önerdim. Bu, onlara da cazip gelmiş olacak ki kabul ettiler. KİKİ adında kibrit cinini hepiniz duymuşsunuzdur. Bir kutudan 4 tane kibrit çöpü aldık ve cin cağirdık dualarla. Bu islerden çok iyi anlıyordu Döndü. Sorular soruyorduk. Kibritler de sağa sola hareketle bize cevap veriyordu. Ben, yaşımın da küçük olmasından dolayı bayağı zirvalamaya baslamıştım. Cinle dalga geçiyordum. Yanımdakilerse iyice korkmuşlardı benim cine ileri geri konuşmamdan! Beni sürekli, "Sus!" diye uyarıyorlardı. Neyse, bir müddet sonra ışık, kendiliğinden kapandı. Kalktım, düğmesine bastım, açtım. Arkamı döndüm ki tekrar "Çattt!" diye düğmeden kapandı ışık.. Bulunduğumuz oda köy evi oldugundan, mutfak ve oturma odası bir kullanılan bir oda.. Mutfak dolabı, zangır zangır titremeye ve tabaklar birer birer yere dökülmeye basladı.. Hepimiz, korkudan sapsarı olmustuk. TV açık değildi. Birden TV açıldı. O zamanlar, sadece TRT 1 gösteriyordu köy yerinde. Bilmediğimiz yabancı kanallar, fişek gibi açılıp kapanıyordu.. Biz, bin bir dua okuyarak cini göndermeye çalışıyorduk. Artık yorulduk ve kibrit çöplerini masanın üzerine bıraktık. Aman Allah'ım! Cin, gitmemişti, ve masanın üzerindeki kibrit çöpleri, kendiliğinden hareket ediyordu. Döndü'nün akrabası olan kadın, bayıldı bayılacak...

Saat 04.00 olmuştu artık ve Döndü'nün akrabası olan Emine'nin nişanlısı eve gidecekti. Köy yerlerini bilirsiniz. Acayip sessiz ve ürkütücü olurlar. Evine gidecegi yol da ormanın içinden geçen ve derenin oldugu bir yer. Neyse, bu çıktı gitti ve biz, cini göndermek için uğraşmaya devam ettik.. Tabii ki başaramadık. Öyle kızdırmışım ki onu, her yeri darmadağın etti diyebilirim... Ve işin ilginç yani, yan odada yatan yengemin çıt bile duymamış olmasıydı.. Sabah ezanı okunurken, hepimiz korkudan ve uykusuzluktan uyuyakalmışız..

Yengemin sesiyle uyandık. "ORTALIGIN HALİ NE BÖYLE!" diye soruyordu. Ona anlattık. O da ürperdi ve kızdı bize.. Emine'nin nişanlısı da ertesi günü geldi ve gece eve gittiği yolda, onu taşlamıştı cinler. Bu taşlar, pek bir yerine isabet etmemişse de, omzuna ve alnına çarpmış ve oldukça morarmıştı.. Aynı gece, ben anneannemin evine gittim yatmaya ve o gece Döndü Abla'mı da çok sıkıştırmışlar ve acayip dövmüş cinler. Kız, günlerce vücudu ve yüzü morluklar içerisinde gezmek zorunda kaldı... Komşumuz olan bir hocaya olanları anlattık! Hoca bile dehşete kapıldı ve cinin, beni yaşım küçük olduğu için affettiğini, yoksa yetişkin bir insanın cinle o şekilde dalga geçse çarpılacağını, ağzının burnunun ters döneceğini söyledi...

Evde Tek Başına... 

Bu hikayeyi bana kuzenim anlattı. Geçen yaz, başından geçmis ve benim haricimde kimseye anlatamamıs, inanmazlar diye…

Halamlar, yani kuzenimin ailesi Ankara’da, Ayrancı’da 6 katlı bir apartmanın en üst katındaki dairede yaşıyor. Yaz tatili için ailesi Bodrum’a gitmiş ve kuzenim de final sınavlarından sonra onlara katılacakmış. Evde yalnız kalmaktan korktugu için en yakın kız arkadaşını beraber kalmak için eve davet etmiş; ama arkadaşının ailesi buna karşı çıkmış, 2 kız tek başlarına bir evde kalamazlar diye. O da mecburen katlanmış evde kalmaya ve de sınavlarına çalışmaya.

Evdeki 2. yalnız gecesiymiş. Erkenden yatağına yatmış ve odasındaki televizyonu da açık bırakmış. Reha Muhtar’ın sesi kulaklarında çınlayarak uykuya dalmış. Bir ara bedeni hafifçe sarsılarak uyanmış ve hemen ardından gecenin sessizliği yırtan uğursuz ezan sesi ile irkilmiş. Gözleri hala kapalıymış. Ezanı okuyanın sürekli olarak “Cin, cin el-Allah” dediğini farketmiş ve odasında ufak bir ses duymuş, imamın bağırışına karışan… Televizyonun sesidir diye aldırış etmemiş ve tekrar uyumaya çalışmış. Ses tekrarlanınca ve bu sefer ona biraz daha tanıdık bir ses olarak gelince, annesinin sesi sanmış. Evde kendisinden başka kimse olmadığını hatırladığı anda gözlerini açmış ve de kapkaranlık odaya korku ile bakmış. Sese bir kez daha kulak vermis ve duydugu sey, ufak bir kiz çocuğununkini andıran ve arada bir yaşlı bir kadının sesine dönüşen, kesik ve kısık fısıltılarmış. O an, sırtından soğuk terler dökülmüş ve odasında başka bir varlığı hissetmesinin ona verdigi ürperti ile tüyleri diken diken olmuş. Yerinden kalkmaya çalışmışsa da, kıpırdayamamış. Çığlık atmış ama kendi sesini duyamamış. Sadece odasındaki o fısıltılar ve mırıldanmalar daha da güçlenerek, yüzüne dogru yavaş yavaş yaklaşmış. Artık kalbini saran dehşete ve kendisini felç eden, şimdiye kadar hiç hissetmedigi kadar güçlü olan bu korkuya dayanamayacağını düşündüğü anda, çalan kapı zili ile kendine gelmiş. Onun çıglıklarını duyan komşularının geldiğini düşünerek rahatlamış. Hemen yataktan fırlayarak, kapalı olan televizyonunun önünden geçip odanın ortasında bir ara durmuş ve karanlığa bakakalmış. Olanlara inanamıyormuş ve de sadece çok kötü bir kabus gördüğünü düşünerek, rahatlamıs. Birden, apartmanın içinde koşuşturma sesleri duymus. Bu sesler, kafese tıkılmış bir hayvanın ordan kurtulmak için delice koşarken çıkardığı toynak seslerini andırmış ona. Bu sesler, yavaş yavaş azalmış ve sonunda etraf, huzur dolu bir sessizliğe bürünmüş. Tam odasına geri dönecekken, sokak kapısından gelen şiddetli ve inatçı tekme sesleri ile istemeden de olsa kapıya yönelmiş. Kapı deliğinden bakmış önce, ama apartmanın içi zifiri karanlıkmış. Işığa basmış ama kapı önünde kimsecikler yokmuş. Komşular gitti heralde diye düsünmüs ve de kapıyı yavasça açmış… Ve gördüğü sey, hemen önünde duran ve ona kızgın gözler ile bakan kıllı bir keçi olmuş. Neye uğradığını şaşırarak korkuyla yerinden zıplamış ve de başından aşağı kaynar sular dökülerek, o an bilincini kaybederek bayılmış. Uyandığında ise yatağındaymış. Odasındaki garip kokuya aldırmayarak, mutfağa gidip, kendine bir kahve yapmak için doğrulmuş yatağından. Yatak altındaki terliklerini ararken, kendi kendine gülmüş boşu bosuna korktuğu için… Terliklerini bulmuş, onları giymek için ayağa kalktığı anda ise, kulaklarını tırmalayan “ONLARI GİYMEEEEEEEEEEEE!!!!!!!!!” diye bağıran bir cırtlak ses, onu tekrar bilinçsiz bir uykuya daldırmış, gerisini hatırlamıyor…

Hasan Amca ve Cinler

İzmir'in Bergama Semti'nde, 1962 yılında, o dönem bağlarda çalışan Hasan adında dedemin bir arkadaşı olayı yaşayan şahış.. 4 tane çucuğu varmış zamanında. Bağlarda çalıştığı için de eve uzak olduğundan dolayı, çalıştığı bağın hemen önündeki ufak kerpiç bir evde uyuyomuş. O dönemlerde, genelde insanların geçimi ya tütün kırmak, ya da bağ bahçe işleri. Kıt kanaat geçiniyolarmış.

Gecenin bir vakti, dedemlerin kapı çalınıyor. Şaşırıyorlar, "Kim bu saatte?" diye. Dedem, kapıyı açmış; gelen Hasan Amca... Kendi evi uzak olduğundan dolayı sanırım, ilk aklına gelen yer dedemgilin evi olmuş. Acayip perişan bir haldeymiş. O yaştaki adam, ağlıyomuş kapıda. Çok korkmuş. Neyse, içeri buyur etmişler. Anlatmaya başlamış. Uyurken, göremediği ama hissettiği birşey ona dokunmuş ve küçük kerpiç evde adını sölemiş. O da çok korkmuş, kaçmış. Dedem, inanmamış haliyle. Daha sonra, beraber gitmişler. Zorla götürmüş bizimkiler, "Yoktur öyle birşey." diye. Gidip bakıyorlar, hiç kimse yok etrafta. Yalvarmış resmen, "Sizin bahçede de yatarım; ama burda kalmayım!" diye.O geceyi bizimkilerde geçirmiş.

Daha sonraki gecelerde de aynı olay tekrarlanmış. Korkudan sanırım, deliriyor adam. Hemen hastaneye kaldırıyorlar. Çünkü yaz günü, kazaklar falan giyiyomuş. Birkaç hafta sonra, dedemlerin kapı yine çalınıyor gece. Dedem açıyor kapıyı. Karşısında en yakın arkadaşı. Hastaneden kaçtığını düşünüyor. Dedeme garip bi ses tonuyla, "Gel," diyor, "Gidelim." Korkup kapıyı kapamış dedem de. Çünkü yüzündeki ifadeyi hiç beğenmemiş. Birkaç gün sonra, hastaneden ölüm haberi geliyor. Neden öldüğünü bilmiyorum. Bergama'da, Ulucami'de naaşını yıkarlarken, imamın dediği olay ilginç. Kolunda arap hafleriyle yazılmış bir iz farkediyorlar.. Dedeme söylüyolar. Zaten en son gece eve gelenin de ne olduğunu hep sormuştur kendisine herhalde. Daha sonra bir çok gece, dedem rüyalarında arkadaşını görüyor. Dedem, vefat etmeden önce bana anlatırdı bunu. Ben de tırsardım. Şimdi ne zaman gecenin bir yarısı kapı çalsa, bu olay aklıma gelir.

Garip Bir Hikaye

Bu olayın tüm tanıklarıyla ayrı şehirlerde ve farklı zamanlarda görüşme olanağım oldu. Hepsi de, harfiyyen aynı şeyi anlattı bana. Ben de aynı garip olayı, olayın şahitlerinden birisinin ağzıyla size aktarıyorum;

«Babamız, evimizden uzaktaydı. Evimizde sürekli bir tedirginlik ve huzursuzluk vardı. Yedi kardeştik ve köy evimizde biz kızlar, annemizle birlikte aynı odada uyuyorken, abilerimiz yan odada uyuyordu. Ben, o devirde 13 yaşındaydım. Evimizin odası beyaz kireçti. Geceleri korkmayalım diye, bir gaz lambası, kısık ateşte sürekli yanardı. Ancak duvarlar beyaz olduğundan, az ışık da olsa odada herşey seçilebiliyordu. Ben, iki kız kardeşimle yer yatağında yatıyordum. Annem, divanda yatıyordu. Yatağa gireli bir kaç saat olmasına rağmen, ben uyuyamamıştım. Tavana bakıyordum. O sırada odamızın kapısı açıldı. İçeri kafasında şapka bir adam girdi. (Bu şapka dediği şey, örgü bere) Babamız evde olmadığı için, dayım köyümüze gelerek sık sık bizde kalırdı. "Yine geç vakitte dayım geldi." diye düşündüm. Ardından adamın arkasından odaya bir kadın girdi. Adam önde kadın arkada, gaz lambamızın asılı durduğu duvara yürüdüler. Adamda pantolon yerine, aşağıdan iple bağlanmış bir kapri vardı. Kadın, beyaz bir elbise giymişti. Siyah saçları beline kadar arkadan uzanıyordu. Hiç konuşmadılar ve lambanın yanında durdular. Her ikisi de bir süre lambanın fanusundan içeri baktılar. O anda, her ikisinin de yüzünü net olarak gördüm. Bu kişileri tanımıyordum. Dayım olmadığını anladığım da çok korktum. Heyecandan dilim tutulmuştu. Ardından adam, gaz lambasının ışığını biraz açtı. Herşeyi artık daha net seçebiliyordum. Işığı açtıktan sonra, yine adam önde, kadın arkada yürüyerek odanın duvarından dışarı çıktılar. İşte o anda, “Anneee !!!” diyerek sessizce ağlamaya başladım. Annem, hızla ellerimi tuttu. “Korkma kızım sende gördün mü?"  dedi.  Olaya odada bulunan annem, ben ve ablam, aynı anda şahit olmuştuk. Annem, sonra bizi şöyle teskin etti. “Kızlarım!!! korkmayın, bunlar bize zarar vermek için gelmedi. Hanemizin ışığını arttırdılar. Herşey daha iyi olacak.” O gece korkuyla biribirimize sarılarak uyuduk. Annem, o gaz lambasını korkudan bir daha söndüremedi. Onu yanık bir şekilde vitrinin üzerine koydu. Lamba, orada kendi kendine gazı bitene kadar yandı. Lambayı söndürmememiz içinde bize tembihte de bulundu. Sanırım, evimize gelenlerin açtığı ışığı söndürmeye korkmuştu…Bu olayı kimseyle paylaşmadık. Aile sırrımız olarak uzun süre içimizde yaşattık…»

Bu olayı, olayın tanıklarına ayrı zaman ve mekanlarda sordum. Hepsi, yaşanan bu olayı aynen teyit etti. Yaşları şu anda epey ilerlemiş bu sıradan kadınların, aradan yıllar geçtikten sonra böyle bir hikaye uydurmalarının hiç bir anlamı olmayacağı kanaati bende oluştu. Hatta, olayı duymuş olmama epey şaşırdılar. Sanırım, birbirlerine çok iyi tembihlemiş olacaklar veya bu sır dolu olayı unutmak istemelerinden de kaynaklanıyor olabilir. Genelde, olayı anlatışları yorumdan uzak, kısa ve özdü. Bu tip olayı anlatanların heyecanla, ballandırarak bezedikleri cümleler kurmadılar. "Yaşandı bitti! üzerinde durmuyoruz." havasındaydılar. Tüm bu izlenimlerim, bana bu olayın gerçekliliği konusunda daha da inandırıcı düşünmeme neden olmuştur.

Mezarlıktaki Heykel

Genç kızlar, korkunç efsanelerin çoğunda başroldeler. İngiltere’de yaygın olan bir hikayede anlatıldığına göre, bir grup kız, bir gece korkunç hikayeler anlatıyorlarmış birbirlerine. Laf dönüp dolaşmış ve gece mezarlığa girip giremeyecekleri tartışmasına dönüşmüş. Kızlardan biri, “Girmek ne ki, sabaha kadar bile otururum ben orada.” demiş.

Yaparsın, yapamazsın tartışması sürerken, korkmayacağını söyleyen kız, üzerine montunu alıp fırlamış dışarı. Giderken de, “Sabah beni mezarlıktan almaya gelirsiniz. Herhalde gündüz vakti korkmazsınız di’mi?” demiş gülerek. Kızlar, engellemeye çalışmışlar ama nafile, dönmemiş sözünden cesur kızımız.

Evde kalan kızlar, sabahın ilk ışıklarıyla arkadaşlarının yanına yani mezarlığa gittiklerinde, onu yanında mermer bir heykel olan bir mezarın üzerinde bulmuşlar. Kız, gözleri pörtlemiş bir halde cansızmış ve mezardaki heykelin elleri kızın boynundaymış. Sonradan öğrenmişler ki, mezarın sahibi, nişanlısı son anda evlenmekten vazgeçtiği için intihar eden bir gençmiş. Heykel, ölü kadınlardan intikamını işte böyle, kızı öldürerek almış.

Musalla Taşı

Köyümüz, Tipi Köy Iç Anadolunun en eski köylerindendir. Köyümüzün mezarlığı, evimizin tam karşisındaydi. Komşumuzun bize, "Orada garip seyler gördüm,." demesi, bizi ne kadar ürkütse de inandırmıyordu. Ta ki Burak arkadaşımın sünnet gecesine kadar. Birden, arkadaşımın hediyesini evde unuttugumu farkettim. Gece, garip olayların olduğunu bildigim için, eve gitmeye korkuyordum. Eve yaklaştığımda, bazı çığlıklar duymaya basladım. Musalla taşının üzerinde garip ışık büzmelerinin daire biçiminde döndügünü gördüm ve birden at sesleri gelmeye basladı. İleriye dogru baktığımda, atin üzerine binmiş bir gelinin hızla musalla taşına doğru geldigini gördüm. Gelin, bir süre musalla taşının etrafında dolaştıktan sonra, mezarlığa girerek ağıt yakmaya basladı. Ben, bu arada korkudan ne yapacağımı şaşırdım. Daha sonra, bir düğün alayının gelip gelini alarak oradan hızla uzaklaştığını gördüm. Ben de düğün yerine koşup olanları dedeme anlatmaya basladım. Dedem, bana inanmadı. Ertesi sabah, mezarlığa bakmaya gittiğimde, bir gelin duvağını bir mezara baglı olarak buldum.Bu duvaği dedeme gösterdigimde, dedemin ağladığını ve bu duvağın savaşta, gelinken sehit olan ablasına ait oldugunu ve mezarınsa sevdiğine ait oldugunu söyledi. Birkaç yıl sonra, Akşehir Gölü'nün taşmasıyla köyümüz sel altında kaldi. Bir daha böyle bir olay görülmedi.

Ölen Babaanne

Liseli bir genç kız, babaannesiyle yasamaktadır. Birgün, okuldan eve gelir. Babannesi, salonda oturmaktadır. Babannesi, genç kıza bakar ve kendisine su getirmesini ister. Kız da mutfağa doğru yürürken, telefon çalar ve arayan babaannesidir. Komşuya gittiğini, yarım saate kadar geleceğini söyler kıza ve kız hayretle sorar: "Babanne, sen evde değil misin? Burda, sana çok benzeyen biri var." der. Babannesi kıza, "Senden su mu istedi?" diye sorar ve kız, "evet!" der. "Derhal ona suyu ver ve evi 5 saniye içinde terket!" der. Kız, şaşkınlık içinde mutfağa gider ve suyu verip evi terkeder. Arkasına dönüp baktığında, ev yıkılmıştır ve ölen, kızın babannesidir.....

Time
 
Site Hakkında
 
Amacımız
Metal Müzik
Satanizm
Gizli İlimler
ve sıkça sorulan,
merak edilen konular
hakkında bilgi vermek,
paylaşımlar yapmak,
yanlışları düzeltmek, uyarmak
bilinmeyenleri öğretmek
ve yol göstermektir.
...

Unutmayın !
Hiçbirşey Sır Kalmayacak..
DipNot
 
⇒ Administor : FLAGA

⇒ Modaretör : RATZ

•••

Sitenin yapımında ve
yayınında emeği geçen,
sitemizi ziyaret eden
herkeze teşekkürler..
Saygılar..

Yine Bekleriz ;)


© Copyright 2008 © LLC
Her Hakkımız Saklıdır.

█║▌│█│║▌║││█║▌ ║▌║
 
Bugün 57 ziyaretçi (60 klik) kişi burdaydı!
HeLLFire † 666 Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol